You are currently viewing Farklılıkları Yönetebilmek

Farklılıkları Yönetebilmek

Farklılıklar bazıları için yeni fikirler, bazıları içinse farkında olarak veya olmayarak potansiyel çatışma anlamına geliyor. Sorunca söylemde herkes demokratik, herkes farklılıkları zenginlik kabul ediyor. Pratikte gerçekten ne kadar böyleyiz?

Farklılıkları yönetebilmek, önce onları “kabul” edebilmeyi gerektiriyor. Kabul edemediğimiz bakış açısını, yaklaşım tarzını yönetmeyiz; ancak ya güç yoluyla bastırırız ya da yok etmeye çalışırız.

Kabul edici davranmak çoğumuza zor gelir. Çünkü, kabul etmemiz gereken durum, tam da “red alanımıza” düşüyor. Red alanımız ise, kendimizde görmek istemediğimiz, yüzleşemediğimiz, benimsemediğimiz, yanlış bulduğumuz, değerlerimizle bağdaştıramadığımız… düşünce ve davranışlarla dolu bir alandır. Bu nedenle çalışanınıza “Düşüncelerini ifade etmekten çekinme. Bana dair düşüncelerini bile saklamana gerek yok” gibi telkinlerde bulunurken bu konuda gerçekten ne kadar inandırıcı olduğunuzu dikkatli bir şekilde değerlendirmenizde yarar var. Hele bu telkinleri yaptığınız halde çalışan, dediklerinizin dışına çıkmamayı tercih ediyorsa büyük olasılıkla söyledikleriniz “satın alınmıyor” demektir.

Diğer yandan farklılıkları yönetmek her lider için çok önemli bir sorumluluk ve ciddi fırsatlar içeren bir hazinedir.

General Electric’in en etkili genel müdürlerinden Jack Welch’in emekli olmadan önce; “Ne zaman astlarımdan, ilk duyduğumda beni çileden çıkaran, masadan kaldırabilecek kadar hiddetlendiren bir fikir gelse, uygulamaya koyduğumda şirketimize çok önemli katma değerler yaratabildiğine şahit oldum. Benim tek yaptığım, dilimi ısırıp sonuna kadar dinlemekti” demiş. Dinlemek! Unutmayın, söyleyeceğiniz her şeyi zaten biliyorsunuz. Ancak dinlerseniz bilmediğiniz bir şeyi söyleyebilecek duruma gelirsiniz.

Her çalışanın birbirinden farklı özelliği ve düşünce tarzı vardır. Her bir çalışan da, öncelikle bireysel olarak sahip olduklarıyla bir değerdir, ona yeter ki ortaya çıkarması için fırsat verin. Eğer siz bu fırsatı gözden kaçırırsanız çalışanı da “kaybetmiş” olursunuz.
Kabul edici yaklaşımla birlikte “görmeye” çalışmak, onlarla yüzleşmek, birlikte nelerin nasıl yapılabileceğine yönelik kafa yormak, onları anlamaya çalışmak gerekiyor. “Biz” kavramını “ben”in önüne çıkarabilmek, bütünü değerli kılacak uyumu yaratabilmek bu sayede daha çok mümkün olabilir. Micheal Dell’in de dediği gibi; “Ömür, sadece kendi hatalarımızdan öğrenmemize imkân verecek kadar uzun değil. Başkalarının hatalarından da ders alalım.”